“Zehirli Ağacın Meyvesi de Zehirlidir” Prensibi

Photo credit: Unsplash

“Zehirli Ağacın Meyvesi de Zehirlidir” Prensibi, hukuki yollarla elde edilmemiş olan delillerin yargılamada kullanılamayacağını ve yargılamaya esas teşkil edemeyeceğini temel alan önemli bir ilkedir. Bu ilke uyarınca hukuka aykırı olarak elde edilen herhangi bir delil, yargılama esnasında kullanılamaz ve delil olma vasfını yitirir. Bu yazımızda söz konusu prensibe temel oluşturan mevzuat hükümleri, emsal kararlar ve hukuka aykırı delil kullanılması halinde kişinin cezai sorumluluğu incelenmiştir.

1) Prensibe Dayanak Oluşturan Mevzuat Hükümleri:

–      6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu – Madde 189/2

“Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.”

–      Anayasa – Madde 38/3

“Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez.”

–      İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi – Madde 12

“Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.”

–      Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi – Madde 8

1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”

2) Prensibe Dayanak Oluşturan Emsal İçtihat Metinleri

–      Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 29.05.2017 tarihli ve 2016/34 Esas 2017/6403 Karar sayılı kararı

“…Mahkemece, davacı-karşı davalı kadın tarafından sunulan ses kaydı kusur belirlemesinde dikkate alınmış ise de ses kaydının hukuka aykırı olarak elde edilmesi sebebiyle hükme esas alınması mümkün değildir…”

–      Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 30.11.2012 tarihli ve 2011/20038 Esas 2012/28733 Karar sayılı kararı

“…Davacı tarafından kadına ait olduğu iddia edilen ses kaydını ihtiva eden kaset, delil listesinde bulunmadığı gibi; davalının da buna muvafakat etmediği, bu nedenle bu kasetin delil olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı görülmektedir. Kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığı kanıtlanmadığı, boşanmaya neden olan olaylarda davacı kocanın tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır…”

3) Hukuka Aykırı Delil Kullanan Kişinin Cezai Sorumluluğu

Kendisinin veya bir yakınının suçsuzluğunu veya kendisine ya da bir yakınına karşı işlenen bir suçu ispatlamak amacıyla tarafı olduğu tesadüfi bir konuşmayı gizlice kayıt altına alan kişi, kayda aldığı konuşmaları adli makamlar dışında üçüncü kişilerle paylaşmaz ve kaydı içeren CD ile görüşme dökümlerini çoğaltarak başkalarına dağıtmaz ise (diğer bir ifade ile delili elde ederken ve sonrasında hukuka aykırı bir bilinçle hareket etmez ise) hakkında dava açılsa dahi mahkumiyetine karar verilemez.

Ses kaydı habersizce alınmış olsa dahi geçerli olabilmesinin şartı tesadüfen-ani gelişen bir konuşmaya ilişkin olmasıdır.

Hukuka aykırı olarak habersizce elde edilen ses kayıtları kimi zaman delil olarak kabul görmekte olup, Yargıtay bu konu hakkında birtakım kriterler aramaktadır. Öyle ki hukuka aykırı bir şekilde önceden hazırlık yapılarak veya karşı tarafa tuzak kurularak elde edilen delillerin hukuken kabulünün mümkün olmadığı görülmektedir.

4) Hukuka Aykırı Delil Kullanan Kişinin Cezai Sorumluluğuna Yönelik Emsal İçtihat Metinleri

–      Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 30.03.2016 tarihli ve 2016/1776 Esas 2016/5346 Karar sayılı kararı

“…Sanığın, katılanlarla yaptığı yüz yüze konuşma içeriğini kaydedip, bu kaydı içeren CD’yi, adli ve idari soruşturma dosyası ekinde delil olarak vermesi biçimindeki eylemleri, TCK’nın 133. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların kaydedilmesi suçu kapsamında değerlendirilebilir ise de, görüşme ayrıntıları dökümünü üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına dair hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, katılanlar hakkındaki adli ve idari soruşturmaya konu iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir…”

–      Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 05.05.2014 tarihli ve 2013/26127 Esas 2014/10758 Karar sayılı kararı

“…Sanığın, ablasının suçsuz olduğu yönündeki iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği, sanığa atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı…’’

–      Yargıtay 12.Ceza Dairesi’nin 12.01.2015 tarihli ve 2014/11623 Esas 2015/20 Karar sayılı kararı

“…Sanık savunması, katılanın beyanı, ses kayıtları çözümüne ilişkin bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından; sanığın, eşiyle arasındaki boşanma davasında tanıklık yapan ve aynı zamanda bacanağı olan katılanın, duruşmada, eşinin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu bildiği halde ilişkiyi bilmediğine dair yalan beyanda bulunarak suç işlediğini ispat etmek amacıyla, katılanla yaptığı telefon görüşmesinde, katılana özel olarak sorular sorarak, katılanın cevaplarını ve aralarındaki tüm konuşmaları cep telefonuyla gizlice kayda aldığı, bilahare ses kayıtlarını CD’ye aktarıp C. Başsavcılığına ibraz ederek katılan hakkında yalan tanıklık suçundan şikayetçi olduğu ve kayıtları boşanma davasına da delil olarak sunduğu olayda; sanığın, bir daha delil elde etme olanağının bulunmadığı bir durumda iken, kaybolma olasılığı bulunan mevcut delilin muhafazasını sağlamak için değil, önceden hazırlıklı ve planlı şekilde, katılan hakkında C. Başsavcılığına yapacağı şikayete ve boşanma davasına delil oluşturmak amacıyla hareket ederek gizlice kayıt yapıp, bu ses kayıtlarını içerir CD’yi, adli makamlara delil olarak sunduğu, somut olayda, sanığın, hukuka uygun davrandığının kabul edilemeyeceği cihetle, atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu anlaşılmakla, mahkumiyetine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş, tebliğnamedeki bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiştir….ONANMASINA, 12.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi…”